Virüs de Kim Oluyormuş

Virüs de Kim Oluyormuş

 

            Muhalefet artık çatlayabilir; dünya liderliğini yine gösterdi başkanım. Bizzat yapılan açıklamalarda 55 ülkeye yardım paketi gönderdiğimizi, ülkemizin bütün dünyada konuşulduğu, itibarına itibar eklendiği, söylendi. Zaten başkanım da, itibardan tasarruf olmaz, dememiş miydi? Kendimizi yırtsak böyle reklam yaptırabilir miydik dünyaya? Neymiş efendim, gönderilen paketlerin üstünde Cumhurbaşkanlığı forsu niye varmış da, ayyıldızlı bayrağımız yokmuş, neden Türkiye Cumhuriyeti değil de “Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı” yazıyormuş... Cumhurbaşkanı yardımı kendi cebinden mi yapıyormuş...

            Geçtiğimiz gün kapının zili çaldıydı, açtım ki karşımda Safeyanımların küçük kızı... Buyur kızım, dedim, ne istiyorsun anlamında. Bunu annem gönderdi, dedi, elinde sıkmaktan terlettiği paraları gösterirkin, bizim ailenin fitresiymiş amca, dedi, paraları avucuma bırakıp gitti. Şaşırdım kaldım kapıda, ne yana gideceğimi, ne yapacağımı bilemedim. Dedim ki oğlana, al şu paranın yarısını, git postaneye de başkanımın hesabına biraz bağış yap. Başkanım dünyanın dört yanına yardımda bulunurken fitreyi yalnız yemek olur mu? Dallaslı George, Madritli Gonzales, Venedikli Lorenzo ölsün mü salgından?

            Bir de kadın muhalefetçi var... Çıkmış, yeni camide dilenip Sultanahmet’te sadaka verilmez, diyor başkanıma. Bak bak bak... Sanki başkanım zorla para topluyormuş, vatandaşına avuç açıyormuş gibi. Arada bir mesajla hatırlatıyor, fitren varsa, yardımın geldiyse biz almaya hazırız, yirmi dört saat emrindeyiz ey milletim, diyor hemsi bu! Muhalefetçi kadın, madem durumun var, önce sıkıntı çeken insanına yardım yap, aç karınların böyle hikayelere karnı tok, devlet adamlığı, yaraya çare olmaktır, diyor. Tamam işte! Başkanıma, dünya lideri, demiyor muyuz? O da tüm milletlere yardımı, desteği bir görev biliyor kendine. Elbette bizim millete de gelecek sıra.

            Başkanıma çamur atmakmış, halkın gözünden düşürmekmiş, seçimlere yönelik manipülasyonlar yapmakmış... Geçin efendim bunları! Büyüyen Türkiye gösteriyor her şeyi!

Eczacı Ercan Bey’i de ben çatlatıyorum. Üstünüze afiyet, kendisi biraz muhalefetçi olur. Şifrem geldikten sonra ikidir dükkanına gidip maskemi istiyorum. Tabii eczanede maske kalmadığını öğrenip öyle gidiyorum. Şifremi gözüne sokarak, hani bana şifre gelmezdi, bakın işte kapı gibi şifre, diyorum, ver bakalım maskelerimi, diye ekliyorum arkasından. O, başını öne eğip, maske kalmadı, deyince, beş maske bulamıyorsan kapat dükkanı, diyorum. Yoksa elinde maske var da başkanımı zora düşürmek mi istiyorsun, diye sorarak müşterinin içinde rezil ediyorum.

Muhalefet boş durmuyor efendim! Gözünü başkanıma dikmiş, durmadan açık arıyor, eksik arıyor, başkanımın birini bin yapıp gazetelerde manşet manşet yayınlatıyor. Bütün konular bitmiş gibi, salgında ölenlere geldi şimdi de sıra... Sağlık Bakanlığınınsayıları doğru olmayabilirmiş de, virüsten ölenlerinsayısı daha fazla çıkabilirmiş de, başarılı görünmek için ölüm raporlarına başka gerekçeler yazılabilirmiş de... Bakanım nasıl verdi ağızlarının payını! Hekimlere güvenmiyor musunuz, dedi muhalefetin gazetecilerine, ölüm raporlarını sağlık bakanlığı mı yazıyor, dedi. Ne yanıt vereceklerini bilemediler.

Başkanımın virüsle mücadelesini bütün dünya takdirle izliyor. Ne zaman sokağa çıkma yasağı uygulanacağı, ne zaman işbaşı yapılacağı hiç belli olmuyor. Virüs bile şaşırıyor olup bitenlere, işinde gücünde olan insanlara bulaşacağı sırada bir bakıyor ortada kimseler yok. Ben diyorum, başkanımın işine akıl sır ermez, diye... Virüs de kim oluyormuş? Muhalefet bile başedemiyor başkanımın başarılarıyla...

Bir de İsveç’ten özel uçakla yurdumuza getirilen virüs hastası Emrullah Gülüşken’i dolamışlar dillerine. İtibar dendi işte! Var mı ötesi?